Başbakan Binali Yıldırım, İstanbul’da Türkiye Bankalar Birliği 61. Olağan Genel Kurulu Toplantısı’na katıldı.
Burada konuşan Başbakan Yıldırım, toplantıda gerek Bankalar Birliği Başkanı’nın gerek BDDK Başkanı’nın gerekse Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in çok güzel sunumlar yaptığını söyledi.
Kendisine de söyleyecek çok fazla şeyin kalmadığını anlatan Yıldırım, “Bir sürü rakamları takla attırdılar. Bankacılık sistemimizin, ekonomimizin ne kadar dayanıklı, güzel olduğunu anlattılar. Hatta Mehmet Bey, belki anlamayanlar vardır diye İngilizce de anlattı. Şimdi hakikaten güzel bir konuşma hazırlanmış ama ben bunu artık kullanma ihtiyacı duymuyorum. Onun için bugün bu önemli toplantıda terecilere tere satmaya niyetim yok” diye konuştu.
Yıldırım, bankacılığın, finans sektörünün, para piyasasının ve krediler gibi konuların bankacıların alanı olduğunu aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ben sonuçlara, bir de geleceğe yönelik mesajlara bakacağım. Aslında Türkiye söylendi; 1960-2002 arasında büyümesinin üç katını son 15 yılda gerçekleştirmiş. Esasında sorun da burada. ‘Niye, Türkiye bu kadar zamanda efektif bir büyüme sağladı. Acelesi ne? Büyümekte olan ülkeler içerisinde yer almaya gerek yok. Yavaş yavaş, gelecek yüzyılda bunu tamamlayabilir. Biraz hızlı hareket etti, kuyruktaki yerini değiştirdi.’ Bu belirli açıdan rahatsızlık oluşturabilir. Ama bizim amacımız; kimseyi rahatsız etmek değil. Milletimizin refahını, mutluluğunu temin etmek. Büyüme; hem kaliteli hem de tabana da yansıyor, istihdama da yansıyor, gelir dağılımına da yansıyor ve sürdürülebilir özelliği de taşıyor.”
Bu bakımdan büyümenin olmamasının bir sorun olarak görülmesi gerektiğini belirten Yıldırım, hem dünyada hem de Türkiye’de büyümemenin bedelinin ne kadar ağır olduğunu gördüklerini vurguladı.
Başbakan Yıldırım, yaşanan olayların, savaşların ve terörün ülkelerin doğru dürüst yönetilmemesinden kaynaklandığının altını çizerek, “Adil yönetişim olmayışından kaynaklanıyor. O ülkede yaşayan insanların mutluluğunun, geleceğinin sağlanmamasından kaynaklanıyor. Bunu görüyoruz. Bunun da bir bedeli var. Bu bedeli de başta o ülkede yaşayan insanlar olmak üzere en yakınındaki ülkeler karşılıyor.
Türkiye’yi ele alın. Türkiye son 8 yıldır hem kendi hedeflerini, kendi büyüme hedeflerini gerçekleştirirken hem de güneyimizde Irak’ta, Suriye’de, hatta Somali’de, Yemen’de, Kuzey Afrika’daki ülkelerin sorunlarıyla da ilgileniyor. Oradaki savaştan canını kurtarmaya çalışan insanlara kucak açıyor” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE KİMSESİZLERE, GARİPLERE YARDIM ELİNİ UZATMAKTAN GERİ KALMIYOR”
Türkiye’nin geçmişinden aldığı tecrübeyle, ecdadından gelen örf ve adetleriyle kimsesizlere, gariplere yardım elini uzatmaktan geri kalmadığını dile getiren Yıldırım, şöyle konuştu: “Şimdi Türkiye son 15 yılı ele aldığımızda hakikaten enflasyonda son birkaç ayı hariç tutarsak yüzde 70’lerden tek haneli rakamlara gerilemiştir. Şu günlerde enflasyonda hafif bir kıpırdama var bu tabii ki hoşumuza gitmiyor ama hükümet olarak enflasyonla mücadele konusundaki kararlılığımızda zerre kadar sapma yoktur. Hüseyin Bey burada söyledi, faizlerin oluşma şeklini açıkladı, enflasyonla. Vatandaş da doğal olarak enflasyonun altında birikimini değerlendirmesine razı olmaz. Hiç kimse zarar etmek için parasını bankaya emanet etmez. Ne oluyor? Bankanın maliyetleri var. Maliyetlerinin üzerine de makul bir kar koyuyor ve vatandaştan aldığı bu paraları da piyasaya, üretime, küçük-büyük işletmelere veriyor.
İşte esas olan faizlerin düşürülmesi, tabiatıyla ekonomimiz için hayati öneme sahip. Bunun farkındayız. Ama bunu sağlamak için önce enflasyonu aşağıya çekmemiz gerekiyor. İkisinin birbiriyle bağlantılı olduğunu biliyoruz. Ama enflasyonu aşağıya çekmek, büyümeyi sürdürülebilir halde tutmak hükümet olarak bizim görevimiz. Onun için enflasyona sebep olan konuların ne olduğunu biliyoruz, bunlarla ilgili de adımlarımızı atıyoruz.”
Yıldırım, bu gibi konuların çoğunun içeride yönetebilecek konular olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
“Gıda fiyatları, enerji fiyatları, ulaşım fiyatları, işçilik vesaire bunlarla ilgili tedbirlerimiz var. Nedir? Mesela iş verenlerin çalışanlar yönünden yüklerini azaltacak tedbirler aldık. Onlara destekler veriyoruz. Hem sigorta hem vergi yapılandırması, aynı zamanda kamuya olan borçların yapılandırılması, ayrıca iş verenlere asgari ücretin artırılmasından dolayı ilave destekler verilmesi, kadınların çalıştırılması halinde bazı yüklerin devlet tarafından karşılanması, gençlere pozitif ayrımcılık yapılarak, onların iş hayatına katılmasına teşvik edilmesi gibi birçok tedbiri alıyoruz. Gıda fiyatlarıyla ilgili de yine Gıda Komitesi marifetiyle soğuk tedarik zinciri başta olmak üzere birçok alanda tedbirler alıyoruz.
Bu tedbirler tabii ki bugünden yarına sonuç vermez ama adım adım sonuç verecek. Bunun farkındayız. Bazı düşük de olsa sonuçlarını almaya başladık. Üretim, lojistik, enerji ile ilgili diğer desteklerimiz de devam ediyor. Burada geriye ne kalıyor? Kur kalıyor. Kurun da şüphesiz enflasyonun artmasına bir etkisi var. Maliyetlere yansıyor. Türkiye ortalama 40 milyarın üzerinde bir enerji faturası ödüyor. Esasında cari açığımızın iki büyük kalemi var. Bunlardan birisi enerji faturamızıdır, birisi de ithalatın içerisindeki açıktır.”
Türkiye’nin önemli ölçüde ihracatını geliştirdiğini fakat ihracat yapmak için ithalat yapmak zorunda olduğuna dikkati çeken Yıldırım, özellikle ara malı ve hammadde ithalatının Türkiye’nin cari açığını olumsuz yönde etkilediğini ve bunun aşağıya çekilmesi gerektiğini belirtti.
“TÜRKİYE YAKLAŞIK 20 MİLYAR DOLAR İTHALAT İÇİN DAHA AZ PARA ÖDEYECEK”
Türkiye’nin imkan ve kabiliyetlerinin buna müsait olduğunun altını çizen Yıldırım, “Nedir o? Türkiye birçok ihracata konu ithalat kalemlerini yerlileştirebilir, yerli kaynaklardan sağlayabilir. Nedir bunlar? Petro kimya, bilişim teknolojileri, yazılım sektörü, turizm, enerji… Daha birçok sektör sayabiliriz.
Son hayata geçirdiğimiz bu 23 proje, özel teşvikler sağlanarak verilmiş bir destektir. 135 milyar… Bu 135 milyarlık 23 proje hayata geçtiğinde Türkiye yaklaşık 20 milyar dolar ithalat için daha az para ödeyecek. Bu ne demektir? Cari açık o kadar azalacaktır. 50 milyardan 30 milyara gerileyecektir. Bu bir olumlu katkı sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin notunu düşüren reyting kuruluşunun, cari açığı not düşümüne bir gerekçe olarak ortaya koyduğunu aktaran Yıldırım, şöyle konuştu:
“Bunların uzmanlığından değil ben aklından bile şüphe ediyorum. Bu kadar basit bir konuyu eğer kavrayamamışlarsa, bunların verdiği notun kıymeti harbiyesi yok. Ne diyorlar? ‘Efendim bol bol teşvik veriliyor. Dolayısıyla bu cari açığı artıracak.’ Öyle bir ifadelerini gördüm. Bunun bilimsel ekonomi kurallarıyla açıklanacak bir yanı yok. Buradan da anlaşılıyor ki gündemde olmadan akıllarına esti, bir araya geldiler, bir not düşürme gayreti içerisine girdiler. Biz bunu anlıyoruz. Bunun nedenini de anlıyoruz. Türkiye’deki seçim takvimi belli olduktan sonra yapılan bu girişimin etik olmadığını, belirli bir amaca da yönelik olmadığını çok iyi biliyoruz. Bunun zamanını çok manidar buluyoruz. Reyting kuruluşlarının burada yaptığı gibi, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yaptıkları gibi subjektif, tamamen ülkemizin gerçeklerine uymayan bu gibi kararları, bize çok zarar vermez. Hiç de zarar vermedi ama kendilerine çok zarar verir.”