Anne Ayşe Bülbül, AA muhabirine, yaşadıklarını tarif etmekte zorlandığını, Allah’tan kimseye evlat acısı yaşatmamasını dilediğini söyledi.
Genç yaşta evlenerek 13 çocuk dünyaya getirdiğini belirten 59 yaşındaki Bülbül, çocuklarını yokluk içinde büyütmeye çalıştığını, Eren’in de diğer çocukları gibi yoksulluktan çok çektiğini dile getirdi.
Oğlunun fotoğrafına ve şehit olduğu günden iki gün önce yaylada çalışırken giydiği gömleğine sarılarak gözyaşı döken acılı anne, “Alıyorum resmini, gömleğini, yatıyorum onlarla. Diyorum ‘Belki rüyama gelir’ ama hiç de gelmiyor. Bazen küçüklük hali geliyor. Çocukları görüyorum, onu da görüyorum aralarında, küçücük görüyorum, büyük görmüyorum ki…” dedi.
Bülbül, oğlunun vefatının ardından üç yıl geçtiğini anımsatarak, “Üç yılı gel de bana sor ki o üç yıl nasıl geçti? Eren’in resimleriyle, elbiseleriyle… Burada, aşağıdaki evde kapının yanında Eren’in hiç yıkanmamış giysileri duruyor. Biri de bu, bunlarla gönül eğliyorum, eğlemek zorundayım, geride başka yavrularım var. Benim yavrularım çok çileliydiler. Eren’in şehitliğinden gurur duyuyorum, yalnız Eren’in çektiği yokluklar, çileler, sefaletler çoktu, ben onları ölsem gitsem de unutmam.” diye konuştu.
Çocuklarının küçük yaşlardan itibaren yayla ve köydeki işlere yardım ettiklerini, geçimlerini sağlamak için de yevmiye ile çalıştıklarını anlatan Bülbül, “Bu odunlar yavrularımın sırtından geçiyor. Benim yavrum bir parça ekmek için ormanda, ortalıklarda inek bekliyordu tekleme çorap, tekleme lastikle. Yavrum bu dünyada çok çileler çekti, çok yokluklar çekti inşallah yüce Mevlam onun şehitliğini kabul eyler. Yüce Mevlama dua ediyorum ki şehitliğini kabul eyle de o dünyası rahat olsun.” ifadelerini kullandı.
“EREN’İN YEVMİYE YAPARAK ALDIĞI KARA LASTİKLER HALA KAPIDA DURUYOR”
Ayşe Bülbül, imkansızlıklar nedeniyle çocuğuna rahat gün yüzü gösterememenin acısını hep yüreğinde taşıdığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Diyorlar bana ki ‘Eren seni yanına alacak.’ Doğurdum, ne gösterdim ona? Bak giyindiği gömleğe, bu gömleği giyen çocuğa de ki ‘Al beni orada yanına da beni de kurtar, bana da şefaatin olsun oğlum.’ Ben nasıl diyeceğim onu ona? Benim acım bitmez. Eren’in 12 kardeşi var ama her birinin yeri başka başkadır. Eren erkek çocuklarımın küçüğüydü. Eren buralarda ot toplayacaktı, araba yükleyecekti, otları balya yapacaktı. Babadan maaş yoktu, Eren bize ekmek getirecekti. Eren küçüktü, kabrinin başındaki cepkenli resmi 23 Nisan’da çekilmişti, 11 Ağustos’ta da şehit oldu. O çocuğun ekmeği yenir miydi? İşte yemek zorundaydık onu. Kim yevmiyeci isterse Eren gitmek zorundaydı.”
Aklına sürekli oğlunun çektiği sıkıntıların geldiğini belirten gözü yaşlı anne, içini burkan bazı hatıraları şu sözlerle paylaştı:
“Eren’in yevmiye yaparak aldığı kara lastikler hala kapıda duruyor. Yevmiyeci oldun mu ‘Beni güneş yakıyor’ diyemezsin, mecbur çalışacaksın ya 10 liraya ya 20 liraya ya bir tabak yemeğe ya bir çift çoraba. Yavrum öyle çalışırdı. Bazen de çalışır gelir derdi ki ‘Annem, yedirdi de yolladılar beni. İçimden dedim ki yedirmeseler de burada yediğimi verseler bana da gitsem kardeşlerimle, annemle yesem.’ Eren’in çileleri… Çok duyarlı bir çocuktu. Eşimi kaybettiğim zaman ağlıyordum bana kim bakacak diye. ‘Annem’ derdi, ‘Ben bakacağım sana.’ Dedim ki ‘Eren sen bana bakarsın ama sen evlenirsin hanımın bakacak mı bana?’ ‘Annem’ derdi, ‘Gerekirse evlenmeyeceğim.’ Hani o evlenmeyecek çocuk, hani o Eren öyle mi gitti… Eren yüz yaşında da olsa aynı çileleri, aynı yoklukları çekecekti. Onun için Allah’ım orada yar ve yardımcısı olsun. Allah’ım tüm şehitlerimize rahmet eylesin, dar yerlerini geniş eylesin. Benim yavrumu da onların arasında yürütsün yüce Mevlam.
Bu devirde yokluk mu vardı? Bir çocuğa 20 lira uzatsan almıyor. Eren, 20 liraya akşama kadar çalışırdı, bize ekmek getirirdi. Buralarda birine çalıştı, yaylada kapının önüne geldi ayağının biri kuru, biri ıslak. Niye dedim ayağının biri ıslak. Kaldırdı ayağını lastiğinin birinin altı yıpranmış. Benimkinin de altı yıpranmıştı. Dedim ki ‘Eren aldın mı yevmiyeni?’, ‘Aldım annem’ dedi, ‘Oğlum aşağıda bildiğin biri varsa bana da kendine de lastik ısmarla.’ dedim. İçeriye gelmeden ısmarladı, sonra geldi yayladaki evde oturdu dedi ki ‘Annem, ben bugün yevmiye yapmasam biz lastik giymeyecek miydik?’ Bunlar üzücü laflar.”
“ÇOK YÜREK ACITACAK HAYATI VARDI YAVRUMUN”
Anne Ayşe Bülbül, “Ben bir Eren kaybettim ama binlerce Eren’im oldu.” ifadesini kullanarak, Eren’in kabrini ziyaret edenlerin, acısına ortak olduklarını söyledi.
Ziyaretçilerin, oğlunun kabri başında ağladığında kendisine, “Ağlama Ayşe teyze, bak bir Eren kaybettin ama binlerce Eren’in var, biz varız.” dediklerini belirten Bülbül, “Diyorum ki geldiniz, sağolun ama burada sürekli benimle duramazsınız. Eren o kapının önünde şehit oldu, ölüm yeri orada, kabri kucağımda…” dedi.
Bülbül, “Eren’in acısı üç yıl değil, bin yıl geçse bitmez.” ifadesini kullanarak, “Ancak ölürsem, yanına gidersem Eren’in acısını ben orada bitiririm. Allah’ıma yalvarıyorum orada yavrumu gidip bulabileyim diye. Bulursam acım biter, buluncaya kadar arayacağım onu orada.” diye konuştu.
Eren’in, babasının vefatının ardından daha da garip kaldığını vurgulayan Bülbül, “Bu çocuk yetimdi. Eren, ‘Kimse çıkıp demiyor ki iyi ki varsın Eren’ yazısını internete gece 2’de yazmış. Ben önce dedim ki herhalde bunu gündüz yazdı. Birinden harçlık mı istedi, ‘Yedir beni mi’ dedi de biri itti onu, acaba saat 2’de aç mı oldu, kalktı, aradı yemeye bir şey bulamadı da mı onu internetinde yazdı. Niye yazdı onu yavrum? Eren küçücüktü ama çok yürek acıtacak lafları vardı, çok yürek acıtacak hayatı vardı yavrumun.” dedi.
Bülbül, oğlunun zaman zaman köyün camisinde ezan okuduğunu belirterek, “İmam hatip birinci sınıfı okudu. Giderdi camiye gelir derdi ki ‘Annem, ezanı ben okudum, duydun mu?’ Yavrumun en fazla hayali ezan okumaktı, hoca olmak isterdi. Top oynama hevesi de vardı ama imam olmak, hoca olmak daha baskındı. Eren 15 yaşında namazını kılardı, yaşadığımız evde seccadesini açıp da namaz kılacak yeri yoktu, çocuklar açardı kapıyı bir şey almaya kapı ona çarpardı namaz kılarken.” diye konuştu.
“ALLAH’IM EVLAT ACISI HİÇ KİMSEYE VERMESİN”
Yavrusunu unutmayan, gelen, arayıp soran herkese dua eden Ayşe Bülbül, “Şehit yavrum tüm Türkiye’nin acısı oldu. Yavrumu unutmayan herkesten Allah’ım binlerce kez razı olsun. Şehitliğinden yavrumun gurur duyuyorum ama üzüntüsü de çok büyük.” ifadesini kullandı.
Bülbül, anne, baba ve eş kaybı yaşadığını ancak evlat acısının hepsinden büyük olduğunu dile getirerek, “Eşimin mezarı girişte öndedir, ayaklarının dibinden geçip Eren’in yanında oturuyorum, eve gidiyorum diyorum ki ‘Eşimin kabri orada mıydı? Bak evlat acısı ne kadar büyük bir acı. Bizi unutmayanlardan, maddi ve manevi bize destek olanlardan, benim yavrumu ziyarete gelenlerden Allah razı olsun.” dedi.
Eren’i en son şehit olmadan iki gün önce gördüğünü, kendisinin yaylada kaldığını, oğlunun ise yevmiye ile fındık toplamak için köye gittiğini anlatan Bülbül, “Halen inanmak istemiyorum, bu acı bitmez. Allah’ım evlat acısı hiç kimseye vermesin.” diye konuştu.
Yaz aylarını ilçeye bağlı Çamlıdüzü Mahallesi’ndeki evlerinde geçiren Bülbül, olayın yaşandığı Köprübaşı Mahallesi’ndeki evde kaldığı zaman çocukları kapıyı kilitlediğinde onlara kızdığını aktararak, “Ben hala Eren’i bekliyorum. Çocuklara ‘Kapıyı kilitlemeyin, benim yavrum gelecek, Eren yaralıdır, kollarını kaldırıp da kapıyı açamaz’ diyorum. Hala hayal gibi…” dedi.
Oğlunun vefatının ardından dünyaya gelen erkek torununa “Eren”, kız torununa da “Ceren” ismini verdiklerini belirten Bülbül, çok sayıda kişinin de telefonla kendisine ulaşarak çocuklarına “Eren” adını koyduklarını söylediklerini ifade etti.
Bülbül, oğlunun adını yaşatanlara teşekkür ederek, “Allah onlardan razı olsun. Benim yavrumun toprakları kadar sizin yavrunuzun uzun ömrü olsun diyorum onlara.” ifadesini kullandı.